Şarkılarımızda yaşayacaksın!
Haber
03 Haziran 2025 - Salı 17:26 Bu haber 300 kez okundu
 
Şarkılarımızda yaşayacaksın!
Türk şiirinin en büyük isimlerinden Nâzım Hikmet’in şiirlerini Japoncaya çeviren Nakamoto Nobuyuki’nin usta şairin vefatı üzerine yazdığı yazıyı ilk kez yayımlıyoruz
Türkiye Haberi
Şarkılarımızda yaşayacaksın!

Nâzım Hikmet şiirlerini Japoncaya çevirenlerden Nakamoto Nobuyuki, şairin ölüm haberi üzerine 10 Haziran 1963'te bir yazı kaleme almış; yazı, Shijin Kaigi (Şairler Toplantısı) dergisinin 1963 Ağustos sayısında yayımlanmıştı. İnan Öner’in çevirisiyle yayımlıyoruz. Büyük Türk şairimizi ölümünün 62. yıldönümünde saygıyla anıyoruz.

NÂZIM HİKMET’İN ÖLÜMÜ ÜZERİNE

Gece yarısı Moskova’dan Tass Haber Ajansı dünyanın dört bir yanına kederli bir haber ulaştırdı. Eterden geçen, uykusuz nöbetindeki operatörün parmak uçlarından geçen, ağızdan ağıza yayılan bu kara haber durmaksızın koşturmaktaydı. İnsandan insana. Ertesi günün sabah şafaktan önce Akahata (Kızıl Bayrak) Gazetesi Yazı İşleri’nden gelen bir telefon bana bu haberi ulaştırdı: “3 Haziran günü, Türk şair, Dünya Barış Ödülü sahibi Nâzım Hikmet bir kalp rahatsızlığı sonucu Moskova’da öldü.”

 

‘NÂZIM’IN ŞİİRİ ON MİLYONLARIN SESİ OLDU’

“Kapıları çalan benim/ kapıları birer birer/ Gözünüze görünemem/ göze görünmez ölüler//

…//Benim sizden kendim için/ hiçbir şey istediğim yok/ Şeker bile yiyemez ki/ kâat gibi yanan çocuk./ Çalıyorum kapınızı/ teyze, amca, bir imza ver/ Çocuklar öldürülmesin/ şeker de yiyebilsinler.” (Kız Çocuğu şiirinden)

 

Nâzım Hikmet’in Hiroşima’da ölen ‘Kız Çocuğu’na adayarak barış için imza isterken insanların yüreklerine işleyen şefkatli ve yumuşak sesi, barış isteyen on milyonların sesi olmuş; Japonya barış hareketinin şarkılarından biri olmuştur. Geçen yıl sonunda tesadüfen Asahi Shimbun Gazetesi muhabirinin gördüğü bir manzarayı anmamız gerekir. Kyushu’dan lise öğrencileri okul gezisinde ‘Kız Çocuğu’ şiirinin yazılı olduğu bağış kutuları ellerinde gelen geçen insanlara barış çağrılarını aktarıyorlardı.

Bunlar gördüklerimiz. Görmediğimiz bilmediğimiz böylesi sayısız deneyim vardır. Nâzım Hikmet, Daigo-Fukuryumaru gemisindeki denizcileri ele alan ‘Japon Balıkçısı’ başlıklı bir şiir de yazmıştı. Bu şiir oyunlaştırılarak sahnelendi, bale koreografilerine konu oldu. Japonlar onun ismini tanıyorlar, yakın buluyorlar.

Kendi deneyimlerinden birini aktarmak isterim. Birkaç yıl önce gündüz çalışıp gece okula gidenlere yönelik bir ders verdiğim esnada Nâzım Hikmet’in bir şiirini mırıldandım. Ders bittikten sonra bir kız öğrenci yanıma geldi. Göğüs cebinden çıkardığı kâğıt parçasını göstererek “Demek bu şiir Nâzım Hikmet’inmiş. Çok beğendiğim için kâğıda yazıp yanımda taşıyordum. Bugüne kadar kimin olduğunu bilmiyordum.” dedi. Beyaz kâğıt parçasının üzerinde şu şiir yazılıydı:

“En güzel deniz:/ henüz gidilmemiş olandır/ En güzel çocuk:/ henüz büyümedi/ En güzel günlerimiz:/ henüz yaşamadıklarımız/ Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:/ henüz söylememiş olduğum sözdür.”

‘KALBİM EN UZAK YILDIZLA BİRLİKTE ÇARPIYOR’

“Mavi Gözlü Dev” Nâzım Hikmet, 1902 yılında doğdu. Öldüğü yaş 61. Eskiden yaşlı sayılırdı. Şimdi genç bir ölüm. Şair olarak gençliğinin baharında öldü Nâzım Hikmet. Kurahara Korehito, ya da Nakano Shigeharu da 1903 doğumlular. Nâzım Hikmet hakkında düşünürken ben aynı kuşaktan olan Nakano gibi büyüklerimizi de birlikte düşünüyorum. Çeşitli ülkelerden büyüklerimizin kaderlerindeki farkları ve benzerlikleri düşünüyorum. Komünist olduğu için, vatanını tutkuyla sevdiği için sığınmak zorunda kaldığı yerde üst üste gelen hapisliklerin acılarıyla yaralı ruhuna ve bedenine sarılarak ölen şairi düşünüyorum.

1948 yılında Nâzım Hikmet şöyle söylüyor: “yarısı buradaysa kalbimin/ yarısı Çin’dedir, doktor/ sarınehre doğru akan/ ordunun içindedir// sonra, her şafak vakti, doktor/ her şafak vakti kalbim/ Yunanistan'da kurşuna diziliyor// sonra, bizim burada mahkûmlar uykuya varıp/ revirden el ayak çekilince/ kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır/ her gece/ doktor//…// bakıyorum geceye demirlerden/ ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen/ kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...”

‘ÖLECEĞİM RÜYALARIMIN MEMLEKETİNDE’

Birçok defalar ölümle yüz yüze kalmış olan Nâzım Hikmet için belki de tek mutluluk gençlik yıllarını geçirdiği Moskova’da, Lenin’in cenazesinde nöbet tuttuğu Moskova’da son nefesini vermesi olmuştur. Çünkü Moskova Sovyetler Birliği’nin başkenti olduğu gibi aynı zamanda yeni dünyanın başkentiydi. 1950 yılında şair geleceği görmüşçesine şöyle yazıyordu: “Memet/ ben dilimden, türkülerimden/ tuzumdan, ekmeğimden uzakta/ anana hasret, sana hasret/ yoldaşlarıma, halkıma hasret öleceğim/ ama sürgünde değil/ gurbet ellerde değil/ öleceğim rüyalarımın memleketinde/ beyaz şehrinde en güzel günlerimin.”

Moskova’da yaşadığı son 1 Mayıs’ı da şöyle anlatıyor: “Kızıl meydan bütün meydanlardan geçer 1 Mayıs'ta/ bayraklı,bayraksız/ türkülü,türküsüz/ geçer bütün meydanlardan/ kızıl meydan bütün umutlardan geçer 1 Mayıs'ta/ kızıl meydan 1 Mayıs'ta girer bütün hapislere/ hürriyetin yattığı bütün hapislere/ kızıl meydan bütün iklimlerden geçer 1 Mayıs’ta/ karın, yağmurun, güneşin altında/ dünya 1 Mayıs’ta kızıl meydan olur:/ Lenin'in konuştuğu meydan...”

Barışı ve insanlığın ilerlemesini hedefleyen bir eylemci olarak Nâzım Hikmet çok yoğun bir yaşantı içindeydi. Sevdiği şair Mayakovski’nin dediği “toplumsal isteklere” yanıt vererek, halkın mücadele ettiği her yere uçarak gitti. Bugün Kahire’ye yarın Varşova’ya, öbür gün Helsinki’ye, Paris’e, Prag’a, Havana’ya uçtu.

Bu yolculuklar esnasında, bazen jet uçağındayken bazen bir otelde verimli bir yaratıcı deneyim içinde üretmekteydi. Faal olduğu sanat dalları genişti. Şiir, röportaj, roman, oyun, eleştiri, senaryo gibi dalların her birinde kendine özgü bir sanat ortaya koydu. Kullandığı formlar da çeşitliydi.

‘HER GÖRÜŞMEMİZDE PLANLADIĞI İŞLERİ ANLATTI’

Bunun en belirgin örneklerini tiyatro oyunlarında görüyoruz. Meyerhold’dan ve Brecht’ten öğrenerek, çeşitli halkların gelenekleriyle günümüz uygarlığının en ileri başarılarını birleştirerek sahne sanatlarında özgün bir alan açtı. Bu zeminin üzerinde her şeyden önce gerçekçi bir hakikat bilgisi, dünya bilgisi vardır. Bundan dolayıdır ki onun sanatı doğrudan doğruya bizim içimize işler.

Nâzım Hikmet her görüşmemizde bana yapmayı planladığı işleri anlattı. Son yıllarında Nâzım’ın yaratıcı gücü yüksekti ve birçok yapıt ortaya koymaktaydı. Yapıtları gibi kendisi de çevresine arkadaşlarına sevgi saçıyordu.

“Kardeşim! Nasılsın, iyi misin?” Telefonda Nâzım bana hep böyle seslendi. Söyleşimiz esnasında Paris’ten bir telefon geldi. “Ah kardeşim! Çok fena çok!” Acı bir haber almış, gözbebekleri nemlenmişti.

Karşılaştığı insanlara böyle seslenirdi. Hâlâ sesi kulaklarımda yankılanıyor. Kürsüde, radyoda, televizyonda, şiirde hep “Kardeşlerim!” diyerek seslendi.

Kardeşlerim! Nâzım Hikmet son nefesini verdi. Hep birlikte ona andımız olsun.

Kardeşimiz Nâzım, huzur içinde uyu! Senin söylediğin, söylemeye çalıştığın gül kokulu şarkıları biz sürdüreceğiz. Her zaman söylediğin gibi, şarkısız yaşayamayız. Şarkılarımızda yaşayacaksın.

 

Kaynak: Editör:
Etiketler: Şarkılarımızda, yaşayacaksın!,
Yorumlar
Haber Yazılımı